Bir seyirlik geleneği
içinde gelişen Türk tiyatrosunda doğu-batı kültür ve medeniyetlerinin etkisi çoktur.
Temaşa oyunları, Türklerin atalarının kültüründe yer alırdı. Şaman törenlerinde
maske kullanma, hayvan taklitleri yapma ve dans etme ögeleri bulunurdu. Türkler
Anadolu’ya gelirken temaşa geleneklerini de getirmişlerdir. İslamiyet öncesiyle
sonrasının motifleri birleşerek Anadolu’da yeni bir seyirlik geleneği doğdu.
Bunlar daha çok şehir hayatında görülen meddah, Karagöz, ortaoyunu, kukla gibi oyunlardır.
Meddahlık daha ziyade 16. yüzyıla damgasını vurmuştur.
Karagöz ve ortaoyunu halk tiyatrosunun en gelişmiş iki oyunudur. "Karagöz
ve Hacivat" adıyla bilinen "gölge oyunu"nun bu iki tipi 19. yüzyılın başlarında
"Kavuklu ve Pişekar" adıyla ortaoyunun da tipleri olmuştur. Ortaoyunu
adına kayıtlarda ilk defa 1834’te rastlanır. Bu oyun Karagöz, kukla ve meddah oyunlarının bir karışımıdır.
"Yeni dünya, meydan oyunu, kol oyunu, taklid
oyunu" adlarıyla anılır. 19 ve 20. yüzyıl başlarında doruk noktaya çıkan
ortaoyunu, Tanzimatla gelen batı tiyatrosuna boyun eğdi, Cumhuriyetten sonra
ise silinme noktasına geldi. Kukla geleneğiyse doğu kültürünün en eski türüdür.
Gelenekçi (an’anevi)
Türk tiyatrosu yazılı bir metne, kurulu bir sahne düzenine dayanmaz. İçe
doğduğu gibi konuşulur. Taklid ve söz oyunlarına dayanır. Temel ögesi
güldürüdür. Bu sebeplerden dolayı oyuncuları tip seviyesinde olup, karakter özelliği taşımaz.
19. yüzyılın ortalarında
Avrupalı opera ve tiyatro
toplulukları İstanbul’a gelmeye başlar. Bu arada bir protokol gereği ve kültür alış verişi olarak
yabancı elçiliklerde verilen temsillere hükümet temsilcileri de katılır. Hatta
sarayda da aynı maksatlarla temsiller verilir. Protokol için olsun, kültür alış
verişi için olsun devletler arasında bu çeşit münasebetler sık sık görülmüştür.
Çeşitli ülkelere giden Türk devlet adamları da
"mehter gösterileri" yaptırmışlardır.
Batı tiyatrosunun Türk
kültürüne tam anlamıyla geçmesi Tanzimatla olmuştur. 1839’da, Tanzimat
Fermanının yayınlandığı yıl, İstanbul’da dört tiyatro binası yapıldı. Yazılı
metne dayalı ilk dram türü oyunlar yazılmaya, tercümeler yapılmaya başlandı.
Oyunların düzenli olarak sergileneceği sahneli yeni tiyatro binaları kuruldu.
An’anevi Türk tiyatrosundaysa bu döneme kadar düzenli ve kazanç gayeli
sergileme olmayıp düğün, sünnet, bayram gibi günlerde
seyirlik oyunları bir toplum (cemiyet) hadisesi olarak yer almıştı.
Türk tiyatrosunun
1839-1923 dönemi: Tanzimattan Cumhuriyete kadar süren bu dönemin en önemli
tiyatro özelliği, "seyircinin tiyatroya alıştırılması" meselesidir.
Bu işin öncülüğünü Güllü Agop (1840-1891) isimli bir Ermeni üstlendi. 1868’de
kurduğu Osmanlı Tiyatrosunda oynanacak Türkçe oyunlar, yetiştireceği oyuncular
ve açacağı başkaca tiyatrolar için gerekli desteğiyse, mevki ve makamına sıkı
sıkıya bağlı olan Sadrazam Ali Paşadan alıyordu. Böylece; 15 yıl boyunca Türk
insanını tiyatroya alıştıran Güllü Agop, bu arada Namık Kemal’in, Ahmed Midhat
Efendinin, Abdülhak Hamid’in, Recaizade Mahmud Ekrem’in Türkçe eserlerini,
Ahmed Vefik Paşanın Moliere çevirilerini, özellikle Fransız melodram,
vodvil, kanto ve operet gibi
oyunlarını sahneledi. Ayrıca, topluluğundaki Ermeni oyuncular yanında,
Müslüman-Türk oyuncularının da yetiştiricisi oldu.
Batılı Türk
tiyatrosunun kurum haline
getirilmesinde ve Türkçe oyunlar sergilenmesinde diğer Ermeni sanatçılardan
Mardiros Mınakyan ve Ahmed Vefik Paşanın çevirilerini sahneye uygulayan Tomas
Fasulyeciyan’ın isimlerini de saymak gerekir.
Bu dönemde, batılı ve
an’anevi tiyatronun konu ve tiplerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkan tuluat
tiyatrosu bir bakıma metne dayanmayan ortaoyununun sahneye çıkarılmasıdır.
1875’te ortaya çıkan bu türün kurucusu Kavuklu Hamdi’dir. Tuluat tiyatrosunun
özelliği, oyundan önce şarkı söyleyip, dans
eden bir kadının kanto gösterisi yapmasıdır. Artık Tanzimatla birlikte her
sahada batılı akımların tesirinde kalan Türk hayatı, bu defa da, Ramazan
aylarında "Direklerarası gösterileri"nin hücumuna uğradı. Şehzadebaşı
semtinde tuluat ve kanto gösterileri birbirinin ayrılmaz iki ögesiydi. Devlet
desteğiyle, Türk oyuncularının yetiştirilmesi için, 1914’te, bugünkü İstanbul
Şehir Tiyatrosunun ilk şekli olan Darülbedayi kuruldu. 1920’de Türk-Müslümankadın sanatçısı Afife Jale, ilk defa
sahneye çıkarıldı. (Bkz. Darülbedayi)
Cumhuriyet döneminde de
Türk tiyatrosunun kurumlaşma ve oyun yazarlığı bakımından batı taklitçiliği
devam etti. Çağdaş tiyatronun temelini, 1927’de Darülbedayi (İstanbul Şehir
Tiyatroları)nin sinema ve tiyatro sanatçısı Muhsin Ertuğrul attı. Ankara’da
1941’de Tatbikat Sahnesi, 1949’da Devlet Tiyatroları kuruldu. 1970’ten itibaren
Devlet Tiyatroları, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı bir Genel Müdürlük oldu.
1960’larda özel tiyatroların sayısında artış görüldü: Kent Oyuncuları, Ankara
Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu bunların birkaçıdır. Ortaoyunu ve tuluat
tiyatrosunun oyunculuk tarzını bazı özel tiyatrolar devam ettirdi. 1970’lerde
krize giren özel tiyatroların çoğu kapandı. 1980’den sonra yeniden bir canlılık
görüldü.
Cumhuriyet döneminin ilk
yarısında, batı modeli tiyatro oyun yazarları arasında Reşat Nuri Güntekin’i
(Yaprak Dökümü, 1930), Necip Fazıl Kısakürek’i (Bir Adam Yaratmak, 1938; Reis
Bey, 1964), Ahmed Kudsi Tecer’i (Köşebaşı, 1948), Cevad Fehmi Başkut’u (Paydos,
1948; Buzlar Çözülmeden, 1964) sayabiliriz. İkinci yarı sanatkarları daha
ziyade 1950 sonrasının çok partili döneminin siyasi-sosyal çalkantılarını
işlediler. Haldun Taner, epik tiyatro etkisinde kalarak yazdığı oyunlarının
yanısıra, an’anevi Türk tiyatrosunun özelliklerini yansıtan, politik ağırlıklı
kabare tiyatrosunun da kurucusudur.
1960 sonrası Türk
tiyatrosunda işçi, köylü, gecekondu, aile vb. kesimlerin yaşayışları konu
alındı. Osmanlı tarihinden ve mahalli hayattan örnekler sergilendi. Turan
Oflazoğlu, Güngör Dilmen, Orhan Asena bu yönde eserler verdiler.
1970’li yılların
yerli-yabancı tiyatro sahnelerinde siyasi ve belgesel nitelikli oyunlar
hakimdir. 1980’lerdeyse oyun yazarlığı durgun bir dönem geçirdi. Son dönemlerin belli başlı
oyun yazarları arasına Necati Cumalı, Turgut Özakman, Receb Bilginer, Dinçer
Sümer dahil edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder