Sanat
Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve
hayalgücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak
adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde
değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır. Bugün sanat terimi
birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram gibi
kullanılabildiği gibi akademik çevrelerde sanatın ne şekilde tanımlanabileceği,
hatta tanımlanabilir olup olmadığı bile hararetli bir tartışma konusudur. Açık
olan nokta ise sanatın insanlığın evrensel bir değeri olduğu, kısıtlı veya
değişik şekillerde bile olsa her kültürde görüldüğüdür.

Sanatın tanımlanması
Başat Biçim Görüşü
Clive Bell, 1914 yılında Cezanne'dan etkilenerek yazdığı Sanat ('Art')
isimli kitabında sanatın başat biçim ('significant form')
olduğunu savunmuştur. Bell'e göre her biçim bu klasmana girmez, çünkü önemli
olan çizgi, şekil ve renk ilişkilerinin kendi aralarındaki kombinasyonudur. Bu
görüş temsilin sanatsal beğeniye etki etmediğini söyler. Sanatı tamamen
estetikle bağlantılı olarak tanımlayan bu görüş, 20.yy'da Marcel Duchamp, Andy Warhol, Joseph Beuys gibi bildiğimiz
anlamda estetik nesneler üretmeyen, görünümden çok kavramlara önem veren
sanatçıların eserlerini kapsamadığından, bugün zamanında olduğu kadar etkili
değildir.
R.G. Collingwood, 1938'da basılan Sanatın
İlkeleri ('The Principles of Art') isimli kitabında sanatın temel
olarak duyguların yaratıcı ifadesi veya dışavurumu olduğunu söylemiştir. Bunun
yanında sanat ve zanaat arasında bir ayrım yapmıştır. Buna göre zanaat,
malzemenin bir plan doğrultusunda daha önceden tasarlanmış bir son ürüne
dönüştürülmesi iken sanatsal aktiviteler, araçlar ve amaçlar arasında, planlama
ve uygulama arasında ayrım yapmayı gerektirmez. Bunun yanında bu görüşe göre,
sanat herhangi bir duygunun da dışavurumu değildir. Bu duygu, ifade edildiği
ana kadar açıklık kazanmamış olup, ifade edilişi onun keşfedilmesine neden
olacak bir duygu olmalıdır. Bu aynı zamanda izleyiciyi de araştırmanın içine alır.
Bu teori de sanat olarak kabul edilmeyen bazı aktiviteleri (örneğin bir psikoterapi seanslarını)
sanattan ayırt edemediği gibi, sanat olarak kabul edilen bazı eserleri
(örneğin Rönesans Döneminde, sanatçının duygularını açığa çıkarmak değil, dinsel
duygular uyandırmak amacıyla yapılan resimler) kapsamadığı için, yerini değişik
kuram aramalarına bırakmış, hatta tüm bu tanımlama çabalarının başarısız olması
sanatın tanımının yapılmaya çalışılmasının ne kadar doğru olduğu tartışmalarını
başlatmıştır.
Neo-Wittgenstein'cı Görüş
Morris Weitz'ın 1956'da, Wittgenstein'ın görüşlerinden ve şeylerin
özünü bulmaya karşı direncinden yola çıkarak ortaya attığı görüştür. Weitz'a
göre Fry ve Bell, Tolstoy, Croce, Collingwood gibi
kuramcılar, yaptıkları tanımlarda kendi kişisel sanat görüşlerini ifade
etmekten öteye gidememişlerdir. Neo-Wittgenstein'cı görüşü özetlemek gerekirse,
sanat açık bir kavramdır ve tanımlanamaz. Ancak bu, Weitz'a göre felsefi açıdan
bir sorun yaratmamalıdır, çünkü aile benzerliği yöntemi
kullanılarak neyin sanat olup olamayacağı konusunda hükümler getirmek olasıdır.
Kurumsal sanat kuramı, Neo-Wittgenstein'cı görüşünü reddederek sanatın
tanımlanabileceğini ileri sürer.Bu fikir George Dickie tarafından ilk
olarak 1973'te ortaya atılmıştır.
Dickie'nin ilk tanımı, Arthur Danto'nun da sanat dünyası fikirlerinden etkilenerek aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur:
Sanat eseri: Bilinçli olarak insan elinden veya
fikrinden çıkmadır. Belli bir sosyal kurum (sanat dünyası) adına hareket eden
kişi veya kişiler tarafından, bazı kısımları hakkında fikir birliğine varılmış
olunmalı, beğeni kazanmaya aday olmalıdır.
Sanatın değerlendirilmesi[
·
Estetik niteliğin insanın bakış açısından bağımsız, mutlak bir değer
olduğunu öngören gerçekçi yaklaşım
·
Estetik niteliğin mutlak bir değer olduğunu, ancak insanın bakış açısına
bağlı olduğunu savunan nesnel yaklaşım
·
Estetik niteliğin hem mutlak olmadığını hem de insanın bakış açısına göre
değiştiğini söyleyen göreli yaklaşım
Tarihçesi

Eski Mısır, Mezopotamya, İran, Hindistan, Eski Yunan,
Roma, İnka, Maya, Olmek medeniyetlerinden günümüze birçok sanat eseri miras
kalmıştır. Eski Yunan sanatı insan fiziğinin ideal oranlarda temsiline
yoğunlaşmış, sonrasında Bizans ve Ortaçağ Avrupası'nda İncil ve dini motifler
ağırlık kazanmış, bunları yücelten tarzlar geliştirilmiştir. Rönesans, fiziksel
dünyanın resmedilmesi ve perspektifin sistematik olarak uygulanıp resimde üç
boyut algısının oluşması yönünde teknikler geliştirmiştir.
Doğuda, İslam Sanatı'ında ikonografinin
yasak olması nedeniyle geometrik şekiller, hat sanatı ve mimariye
yoğunlaşılmıştır. Uzak Doğu'da da bu dönemlerde din, sanatsal üretime yön
vermiştir. Hindistan ve Tibet renkli heykeller ve dans ön plana çıkarken dinsel
resimler de bu pratiklerden beslenmiştir. Çin'de de kuyumculuk, bronz işçiliği,
çömlekçilik, şiir, kaligrafi, müzik, resim, tiyatro gelişmiş, sanatsal
eğilimler baştaki sülaleye göre değişiklik göstermiştir.
Batı'da 18.yy'da Aydınlanma ile birlikte
rasyonel, saat gibi işleyen evren anlayışı gelişmiş, bu da Blake'in Newton'u
kutsal bir geometrici gibi portrelemesi veya David'in propagandacı resimlerine
yansımıştır. Daha sonra bu da yerini tepki olarak duygu ve birey olmayı ön
plana çıkaran, akademik sanat, Sembolizm, İzlenimcilik, Fauvizm gibi
19.yy sanatsal akımlarına bırakmıştır.
20.yy sanat tarihi bitip tükenmeyen sanatsal
arayışların yüzyılı olmuştur. Bu yüzden İzlenimcilik, Dışavurumculuk, Fovizm, Kübizm, Dadaizm, Gerçeküstücülük gibi akımların parametreleri, icat edildikleri yıllardan çok öteye
gidemediyse de sonra gelen akımları etkiledi. Yüzyılın ikinci yarısından
itibaren Modernizm kültüre hakim olmuş ve Theodor W. Adorno'nun 1970 yılında dediği
üzere "Artık sorgulamadan kabul edilen şey, sanat hakkında hiçbir şeyin,
ne sanatın kendisinin, ne sanatın bir bütün ile olan ilişkisinin ne de sanatın
varolma hakkının, sorgulamadan kabul edilemeyeceği." Relativizm kaçınılmaz
bir gerçeklik olarak kabul edilmiş, bu da çağdaş sanat ve postmodern eleştiri dönemini
başlatmıştı.
Kaynakça
·
Dickie, George (1997): Introduction to Aesthetics : An
Analytic Approach: Oxford University Press, USA
·
Warburton, Nigel (2003): The Art Question: Routledge, USA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder